Kutül Amare Osmanlının Son Tokadı
₺190,00 Orijinal fiyat: ₺190,00.₺156,75Şu andaki fiyat: ₺156,75.
| Yayınevi |
Genç Timaş |
|---|---|
| Yazar |
İsmail Bilgin |
5 adet stokta
Genç Timaş – Kutül Amare Osmanlının Son Tokadı
İlgili ürünler
100 Soruda Milli Mücadele
Anadolu Türk Beylikleri
Anadolu Beylikleri Dönemi, 1071 Malazgirt Zaferi sonrasında başlayıp Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da birliği sağladığı yıllara kadar devam eden uzun bir tarihî süreçtir.
Bu süreçte Anadolu’daki şehirler siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden gelişmiştir. Anadolu’da kurulan Türkmen Beylikleri sayesinde Türkçeye önem verilmiş ve Türkçenin gelişmesine katkı sağlanmıştır. Denizlerde ve deniz ticaretinde büyük gelişmeler yaşanmış ve böylece ilk denizcilik faaliyetleri de bu dönemde başlamıştır. Ahî teşkilatı yaygınlaşmış zanaatın ve sosyal hayatın gelişmesine katkı sağlamıştır. Bu dönemde Selçuklular zamanında fethedilemeyen Anadolu şehir ve kasabalarının fethi sağlanmış ayrıca imar faaliyetleri hız kazanmış ve çok sayıda medrese, cami, mescid, çeşme, köprü, külliye vs. sosyal yapılar inşa edilmiştir.
Şu an üniversitelerimizin ilgili bölümlerinde okutulan Anadolu Türk Beylikleri Tarihi dersi için uygun bir kitap bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu dönemin tarihi ile ilgili olarak tarih meraklılarına, tarih öğretmenlerine, üniversite öğrencilerine yetebilecek nitelikte bir eser mevcut değildir. Özellikle son yıllarda bu konuda bize ulaşan talepleri de dikkate alarak böyle bir eseri hazırlamaya karar verdik. Sonucunda da elinizdeki bu kitap ortaya çıkmış oldu. Burada görsel malzemelerle sunulmuş toplam 30 Anadolu Türk Beyliği’nin tarihini bulacaksınız. Kitap, ayrıca dönemin kaynaklarını tanıtıp bunlar üzerinde yapılan çalışmalardan bahsederken bu zamana kadar Anadolu Beylikleri Tarihi ile ilgili çalışmalar hakkında bilgi vermektedir. Bunun dışında kitapta, kültürel ve sosyal hayat, ekonomik hayat, askerî teşkilat ve siyasî teşkilat hakkında da bilgiler bulacaksınız.
Bozkırın Asenaları: Türk Tarihinin Kadın Liderleri
Uçsuz bucaksız bozkırda var olma mücadelesinde Türkleri başarıya götüren en önemli özellik kadın ve erkeğin birbirlerini tamamladıklarına olan inançları olmuştur. Türk toplumunda yazılı olmayan ancak her bireyin uymak zorunda olduğu kuralları ifade eden töre; sosyal, siyasi, askerî ve iktisadi hayatta kadın ve erkeğin hak ve yetkilerini liyakat ve adalet esasına göre belirlemiştir.
Aileden devlete giden yapıda ve var olma mücadelesinde, hayatın getirdikleri ile birlikte mücadele etme anlayışından hareket edilerek, kadın daima erkeğinin yanında yer almış; hem aileyi hem de yeri geldiğinde devleti yönetmiştir. İşte bu anlayışın bir yansıması ve sonucu olarak da Türk tarihinde onlarca kadın tahta geçip devleti yönetmiştir.
Prof. Dr. Muallâ Uydu Yücel’in Bozkırın Asenaları/Türk Tarihinde Kadın Liderler adlı bu çalışmasında, MÖ. 6. yüzyılda yaşayan Türk tarihinin ilk hükümdarı Tomris Hatun’dan, Kırgızların 19. yüzyıldaki bağımsızlık mücadelesinin yılmaz neferi Kurbancan Datha’ya; Sabar Kağanlığı’nın muktedir gücü Boğarık Hatun’dan, Abbâsî Devleti’ni yöneten Valide Sultan Şağab Hatun’a; Büyük Selçuklu Devleti’nin son terken hatunu Gevher Hatun’dan, Türkiye Selçukluları Sultanı I. Kılıçarslan’ın ömrünü oğluna adayan eşi Ayşe Hatun’a; Hindistan’ın kahraman kadın hükümdarı Raziye Begüm Sultan’dan, Kayı boyunun dirayetli hatunu Hayme Ana’ya kadar “Altun Özük Uz Hatun: Altın Gibi Temiz, Akıllı ve Bilgili Hatun” ünvanını hak eden bütün kadın hükümdarlarımız anlatılmaya çalışılmıştır. Yücel’in bu kitabı yazmaktaki amacı, tarihimizin güçlü kadınlarının çok az bilinen hayat hikâyelerini bir araya getirerek günümüz nesline yeniden hatırlatmaktır.
Devleti Aliyye V
Devlet-i ‘Aliyye’nin birinci cildi Osmanlı Devleti’nin bir beylikten Balkanlar ve Ortadoğu’ya hükmeden güçlü bir imparatorluğa dönüşümünü konu alır. İkinci cilt, padişah ve devlet otoritesinin zayıfladığı 17. yüzyılın ilk yarısındaki iktidar mücadelelerini inceler. Üçüncü cilt, merkezi devlet otoritesinin yeniden kurulduğu “Köprülüler” dönemini, Orta Avrupa’da Habsburglarla süren uzun iktidar mücadelesini, malî ve siyasî bunalıma karşı çözüm arayışlarını ayrıntılarıyla ele alır. Dördüncü cilt ise, Osmanlı Devleti’nin geçirdiği askerî ve malî dönüşümü mercek altına alır, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemine kadar uzanan süreçte gelişen olayları takip eder. Ayrıca Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşları sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına uzanan geniş bir kesit sunar.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinin, hukukî ve idarî teşkilâtının, ekonomik, sosyal ve toplumsal altyapısının detaylı olarak işlendiği Devlet-i ‘Aliyye külliyatının beşinci cildi, Osmanlı-Avrupa ilişkileri, Annales Okulu ve bu okulun Osmanlı tarih araştırmalarına etkisiyle sonlanıyor. Halil İnalcık’ın bu son cilt için bir araya getirdiği İngilizce ve Türkçe makalelerinin yer aldığı eserde, ayrıca serinin tamamını ihtiva eden detaylı bibliyografya da sunulmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet Ve İstanbulun Fethi
Osmanlı’da saltanat sırası Sultan 2. Murad’a gelmişti. O da kuşattı İstanbul’u, fakat Peygamber müjdesi şehir, Peygamber adaşını bekliyordu:
“Hz. Muhammed (sav) Peygamber’in müjdesini Sultan Mehmed gerçekleştirecekti.”
Sultan 2. Murad, ya bunu hissettiği ya da birileri (bazı kaynaklar Hacı Bayram-ı Veli olduğunu yazar) kulağına fısıldadığı için en verimli çağında tahtı terk etti. Bu görülmemiş derecede büyük fedakarlıkla müstakbel fatihin (oğlu Sultan 2. Mehmed) önünü açtı. Ama kaderden henüz izin çıkmamıştı. 2. Murad, bir süre sonra saltanat makamına dönmek zorunda kaldı. Yenmesi gerekeni yenip, alması gerekeni aldıktan sonra, her fani gibi o da “terk-i dünya” eyledi.
Şimdi sıra onundu…
Sünnet yolundan Peygamberinin müjdesine yürüyecek, “alınmaz”ı alıp “Fatih” olacaktı. Henüz yirmi yaşındaydı. Çocuktu, ama yüreğini inancıyla bütünleyerek atom çekirdeğine dönüştürmüştü. Ya alacak ya da ölecekti! Ölmedi, aldı.
Çünkü o, gemileri karadan yürütmeyi düşünecek kadar geniş ufukluydu...
Heyet 3 Devletin Anlaşılmamış Devri
Bir dönemin hiç duymadğınız olaylarını okumaya hazır mısınız ?
Vahdettin ile Mustafa Kemal’in arasındaki gizli antlaşmalar, İngiliz ve Amerikan istihbarat belgelerinde Kurtuluş Savaşı’nın perde arkası, Kazım Paşa’nn günlüğünde ve hatıralarında geçen çok önemli detaylar, İstanbulda’ki gizli birlik, Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa arasndaki gizli savaş, Atatürk’ün ölümünün ardındaki sır, Atatürk’ün Abdülhamid ve Vaahdettin hakkında söylediği bomba sözler, İttihat Terakki’nin gizemleri, Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki olayları ve daha birçok şey.
Yazılan her şey belgelere, hatıralara ve kaynaklara dayalı bir şekilde bu kitapta seni bekliyor. Okurken her satırda hayretiniz artacak ve yakın tarihin en derin sularına gireceksiniz. Bir tarih profesörü olsanız bile, inanın bu kitaptan çok şey öğreneceksiniz. Bunun için ilk sayfayı açıp başlamanız yeterli. Zaten duramayacaksınız.
Kgb Kremlinin Gözleri
İnsan, var oldu.
Efendi oldu, ama çoğunlukla da köle oldu.
Sınıf, bir bakıma kader de oldu. Halklar ilk günden itibaren baskı, sömürü ve adaletsizlik ile kavgalı oldu. 1789’da ayaklandı, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik!” dedi, kan döktü, can verdi, tiranları devirdi. Fransız Devrimi ile ümitlenir gibi olmuştu ki Sanayi Devrimi, eski düzeni yeniden kurdu; efendi yerine patron, köle yerine işçi geldi. Karl Marx diye biri çıktı. Kapitalizm bela, tarih dediğimiz sınıf mücadelesi dedi. Komünizm diye bir hayal kurdu. Sınıf değil kardeşlik, sömürü değil yoldaşlık olacaktı. Adeta bir dünya cenneti. Böyle bir dünya mümkün, “zincirlerinizden kurtulun!” dedi. Ve ekledi: “Kurtulun ve son bir devrim daha yapın!”
Rusya’da Lenin diye biri çıktı, “evet, mümkün!” dedi. Önce Çar’ı devirdi, sonra her şeyi. Rusya’yı yaptı Sovyetler Birliği. Olacaktı komünist bir dünya cenneti. Ancak bu, hayal edilenden çok farklı bir komünizmdi. Dikiş tutmadı, tutsun diye yaratıldı bir terör makinesi.
Adı KGB idi…
Daha iyi bir dünya adına yaktı, yıktı, ezdi geçti. Ezdikçe büyüdü, büyüdükçe daha çok ezdi. Devrimlerle darbelerle dünyanın yarısını ele geçirdi; herkesi izledi, herkesi dinledi; cennet idealinden yarattı bir korku devleti. Özgürlük adına özgürlükleri, insanlık adına insanları yok etti.
Bizzat kendisini besleyip büyütenleri bile…
Ve bir gün geldi, kendi elleriyle kurduğu cennet hayalini, cehenneme dönüşmüş bir kâbus olarak yine kendi elleriyle toprağa verdi.
Belki de bu, daha en başından itibaren yanlış yerde, yanlış zamanda yapılmış bir devrimin hikâyesiydi...
Türkiye Cumhuriyetinde 1923-1961 Güç Odaklarının Mücadelesi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılı olan 1923’ten 1961’e kadar geçen 38 yılda, öncesinde olduğu gibi, güç odaklarının büyük mücadeleleri oldu.
İşte elinizdeki kitap bu 38 yılda yaşananlara ışık tutuyor: Hangi tarihsel kesitte, hangi güçler ve temsilcileri, nasıl karşı karşıya geldi? Kimler kazandı, kimler kaybetti? Siyasal ve sosyoekonomik tarih nasıl yazıldı?
İlker Başbuğ bu süreçte yaşanan olayları neden-sonuç ilişkilerini ortaya çıkartacak şekilde sorular sormaya ve bu sorulara cevaplar bulmaya çalışarak tartışıyor ve analiz ediyor.
Bu yaklaşıma birkaç örnek:
• 1926’daki İzmir suikastı girişimi sonrası Atatürk’ün karşısında etkili bir güç kaldı mı?
• Atatürk, İnönü’nün başbakanlıktan ayrılmasının ardından neden Celal Bayar’ı tercih etti?
• Türk Devrimi’nin felsefesinin temel taşını hangi düşünce oluşturmaktadır?
• İnönü, 2. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin coğrafyasından kaynaklı gücünü etkin hale getirebilmeyi başarabildi mi?
• Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu neden başarıyla uygulanamadı?
• İnönü’yü çok partili demokrasiye geçişe zorlayan nedenler ve sonuçları…
• 1946-1950 yılları arasında demokrasi mücadelesi veren bir partinin daha sonra bu çizgiden sapmasının nedenleri ve sonuçları…
• 27 Mayıs: İhtilal mi, darbe mi?
38 yıla damgasını vuran tüm önemli olayların analiz edildiği bu kitap siyasi tarihimize yeni bir bakışla bakmanızı sağlayacak…

Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.