

Osmanlı’dan Modern Türkiye’ye Bir Ulusun İnşası
₺519,50 Orijinal fiyat: ₺519,50.₺331,80Şu andaki fiyat: ₺331,80.
Ünlü tarihçi Eric J. Zürcher’in Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi üzerine yaptığı yaklaşık 35 yıllık çalışmalarının bir seçkisini bulacağınız Osmanlı İmparatorluğu’ndan Atatürk Türkiye’sine Bir Ulusun İnşası: Jön Türk Mirası, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinin tartışmalı bir dizi alanına ilişkin hayli kapsamlı bir perspektif sunuyor.
Zürcher’in eserlerinin temel sorunsalını oluşturan Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki süreklilik ve kopuş sorunsalına, genel geçer kuramsal çerçeveler üzerinden değil, somut düşünsel ve siyasi süreçler üzerinden eğildiği bu makaleler, aynı zamanda yazarın geniş ilgi alanını da gözler önüne seriyor. Kitabın sayfalarında İkinci Meşrutiyet döneminin siyasi çalkantılarından, Cumhuriyet’in kuruluşunun sancılı yıllarına, Osmanlı-Cumhuriyet tarih yazımının loş koridorlarından, Batılı ziyaretçilerin 1930’lara ilişkin tanıklıklarına, Kurtuluş Savaşı’nın büyük komutanlarından Birinci Dünya Savaşı’nda cephelere gönderilen köylülere kadar pek çok olay ve insanı eşine az rastlanır bir nesnellik ve zenginlikle resmediyor. Tabii Osmanlı-Türk ulus inşa sürecine ilişkin çetrefilli sorunları asla göz önünden ayırmadan…
Yazıldıkları dönemde, hakim tarih yazımına bir karşı çıkış ve genel olarak kabul gören dönemselleştirmelere eleştiri anlamı taşıdığını bizzat Zürcher’in ifade ettiği bu makaleler, hiç şüphe yok ki büyük ilgi görecek.
Yayınevi |
Akıl Çelen Kitaplar |
---|---|
Yazar |
Erik Jan Zürcher |
Sayfa Sayısı |
504 |
Kağıt Cinsi |
2. Hamur |
Baskı Yılı |
2024 |
Boyut |
"15 ,0 X 21 ,0" |
Cilt Tipi |
Karton Kapak |
1 adet stokta
Akıl Çelen Kitaplar – Osmanlı’dan Modern Türkiye’ye Bir Ulusun İnşası
/n
Ünlü tarihçi Eric J. Zürcher’in Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi üzerine yaptığı yaklaşık 35 yıllık çalışmalarının bir seçkisini bulacağınız Osmanlı İmparatorluğu’ndan Atatürk Türkiye’sine Bir Ulusun İnşası: Jön Türk Mirası, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinin tartışmalı bir dizi alanına ilişkin hayli kapsamlı bir perspektif sunuyor.
Zürcher’in eserlerinin temel sorunsalını oluşturan Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki süreklilik ve kopuş sorunsalına, genel geçer kuramsal çerçeveler üzerinden değil, somut düşünsel ve siyasi süreçler üzerinden eğildiği bu makaleler, aynı zamanda yazarın geniş ilgi alanını da gözler önüne seriyor. Kitabın sayfalarında İkinci Meşrutiyet döneminin siyasi çalkantılarından, Cumhuriyet’in kuruluşunun sancılı yıllarına, Osmanlı-Cumhuriyet tarih yazımının loş koridorlarından, Batılı ziyaretçilerin 1930’lara ilişkin tanıklıklarına, Kurtuluş Savaşı’nın büyük komutanlarından Birinci Dünya Savaşı’nda cephelere gönderilen köylülere kadar pek çok olay ve insanı eşine az rastlanır bir nesnellik ve zenginlikle resmediyor. Tabii Osmanlı-Türk ulus inşa sürecine ilişkin çetrefilli sorunları asla göz önünden ayırmadan…
Yazıldıkları dönemde, hakim tarih yazımına bir karşı çıkış ve genel olarak kabul gören dönemselleştirmelere eleştiri anlamı taşıdığını bizzat Zürcher’in ifade ettiği bu makaleler, hiç şüphe yok ki büyük ilgi görecek.
İlgili ürünler
Çanakkale Destanı
Çanakkale Destanı Bilgin Adalı'nın yalnızca gençler ve çocuklar için değil, Çanakkale Savaşı'na farklı bir gözle bakmak isteyen her yaştaki okuyucu için yazdığı bir destan. Bu destanda sadece kahramanlıklar değil, savaşın insani boyutu öne çıkıyor. Hiçbir cephede, hiçbir savaşta görülmemiş unutlmaz insan öyküleri... "Suların başladığı yerde, toprağın kuralları sona erer. Kan dağılır suda, ateş söner, yeryüzünün gürültüsü biter... Böyle olmamıştı bu kez tutuşmuştu denizin üstü bile, ateş, kan ve barut kokusu örtmüştü her şeyin üstünü."
Devleti Aliyye V
Devlet-i ‘Aliyye’nin birinci cildi Osmanlı Devleti’nin bir beylikten Balkanlar ve Ortadoğu’ya hükmeden güçlü bir imparatorluğa dönüşümünü konu alır. İkinci cilt, padişah ve devlet otoritesinin zayıfladığı 17. yüzyılın ilk yarısındaki iktidar mücadelelerini inceler. Üçüncü cilt, merkezi devlet otoritesinin yeniden kurulduğu “Köprülüler” dönemini, Orta Avrupa’da Habsburglarla süren uzun iktidar mücadelesini, malî ve siyasî bunalıma karşı çözüm arayışlarını ayrıntılarıyla ele alır. Dördüncü cilt ise, Osmanlı Devleti’nin geçirdiği askerî ve malî dönüşümü mercek altına alır, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemine kadar uzanan süreçte gelişen olayları takip eder. Ayrıca Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşları sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına uzanan geniş bir kesit sunar.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinin, hukukî ve idarî teşkilâtının, ekonomik, sosyal ve toplumsal altyapısının detaylı olarak işlendiği Devlet-i ‘Aliyye külliyatının beşinci cildi, Osmanlı-Avrupa ilişkileri, Annales Okulu ve bu okulun Osmanlı tarih araştırmalarına etkisiyle sonlanıyor. Halil İnalcık’ın bu son cilt için bir araya getirdiği İngilizce ve Türkçe makalelerinin yer aldığı eserde, ayrıca serinin tamamını ihtiva eden detaylı bibliyografya da sunulmaktadır.
Hatıralar – Roger Garaudy
Ben geçitlerden de geçtim, çıkmazları da yaşadım. İsterim ki, bunca mücadelenin, düşüşün ve yanlışın, umudun ve kardeşçe buluşmaların bana kazandırdıkları benimle gömülüp gitmesin.
Fikir ve eylem adamı olarak 20. yüzyıla adını yazdıran Garaudy, elinizdeki kitabı bu cümlelerle özetliyor.
Stalin'den Nasır'a, De Gaulle'den Fidel Castro'ya, Bachelard'dan Jean-Paul Sartre'a, Pablo Neruda'dan Picasso'ya nice ünlü devlet, düşünce ve sanat adamlarıyla görüşüp tartıştığı meseleleri okuyucularıyla paylaşıyor.
Yazar, yaşadıklarından hareketle kendisinin kim olduğunu ve ne için yaşadığını sorgularken; tespitleri, tahlilleri ve teklifleri ile geleceğin dünyasına da ışık tutuyor.
Güleryüzlü bir geleceğe özlem duyanların heyecanla okuyacakları çok önemli hatıralar ve gerçek anlamda bir temel eser...
Heyet Devletin Gizli Sahipleri
Bugüne kadar okuduklarınızı unutun…
16 Türk Devletini, yine 16 Türk Devletinin yıkması tesadüf müydü?
Aslında yıkılan bir devlet yoktu, sadece ismi değiştiren bir HEYET vardı.
Meta Han ‘dan bugüne kadar size anlatılmayan tarih, bu kitabın sayfaları arasında gizli.
Ve inanın sayfaları çevirdikçe şaşıracaksınız, bildiklerinizin sadece basit birer bilgi olduğunu göreceksiniz.
Gerçekleri öğrenmek için sadece ilk sayfayı okumanız yeterli.
İnanın bu kitabı elinizden bırakamayacaksınız!
İkinci Yüzyılda Yeniden Atatürk
Bazı şeyler vardır ki bir kanunla, bir emirle, bir düdük çalarak düzeltilebilir. Ama bazı şeyler vardır ki, kanunla, emirle milletçe omuz omuza boğuştuğunuz halde düzelmezler.
Fesi atar şapkayı giyer; ama alnında fesin izi vardır.
Siz sarıkla gezmeyi yasaklarsınız, kimse sarıkla dolaşmaz. Ama bazı insanların başındaki görünmeyen sarıkları yok edemezsiniz. Çünkü onlar o zihniyetin içindedir. Zihniyet, binlerce yılın birikimidir. O birikimi bir anda yok edemezsiniz, boğuşursunuz onunla sadece. Yeni bir zihniyet, yeni bir ahlak yerleştirinceye kadar boğuşursunuz ve sonunda muvaffak olursunuz…
Boğuşuyoruz ve boğuşa boğuşa yeneceğiz. Önemli olan burasıdır. Yani, boğuşmaktan yorulmamak, umutsuzluğa düşmemektir. Milletler boğuşa boğuşa ilerlerler, yorulan, umutsuzluğa düşen yenilir. Biz inanıyoruz, inandığımız şey doğrudur, yenidir, ileridir. Öyleyse eskiyi, geriyi, işe yaramazı mutlaka yeneceğiz demektir. Çünkü bunun başka çaresi yoktur. Yaşamak kanunu budur.
Mustafa Kemal Atatürk
Kgb Kremlinin Gözleri
İnsan, var oldu.
Efendi oldu, ama çoğunlukla da köle oldu.
Sınıf, bir bakıma kader de oldu. Halklar ilk günden itibaren baskı, sömürü ve adaletsizlik ile kavgalı oldu. 1789’da ayaklandı, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik!” dedi, kan döktü, can verdi, tiranları devirdi. Fransız Devrimi ile ümitlenir gibi olmuştu ki Sanayi Devrimi, eski düzeni yeniden kurdu; efendi yerine patron, köle yerine işçi geldi. Karl Marx diye biri çıktı. Kapitalizm bela, tarih dediğimiz sınıf mücadelesi dedi. Komünizm diye bir hayal kurdu. Sınıf değil kardeşlik, sömürü değil yoldaşlık olacaktı. Adeta bir dünya cenneti. Böyle bir dünya mümkün, “zincirlerinizden kurtulun!” dedi. Ve ekledi: “Kurtulun ve son bir devrim daha yapın!”
Rusya’da Lenin diye biri çıktı, “evet, mümkün!” dedi. Önce Çar’ı devirdi, sonra her şeyi. Rusya’yı yaptı Sovyetler Birliği. Olacaktı komünist bir dünya cenneti. Ancak bu, hayal edilenden çok farklı bir komünizmdi. Dikiş tutmadı, tutsun diye yaratıldı bir terör makinesi.
Adı KGB idi…
Daha iyi bir dünya adına yaktı, yıktı, ezdi geçti. Ezdikçe büyüdü, büyüdükçe daha çok ezdi. Devrimlerle darbelerle dünyanın yarısını ele geçirdi; herkesi izledi, herkesi dinledi; cennet idealinden yarattı bir korku devleti. Özgürlük adına özgürlükleri, insanlık adına insanları yok etti.
Bizzat kendisini besleyip büyütenleri bile…
Ve bir gün geldi, kendi elleriyle kurduğu cennet hayalini, cehenneme dönüşmüş bir kâbus olarak yine kendi elleriyle toprağa verdi.
Belki de bu, daha en başından itibaren yanlış yerde, yanlış zamanda yapılmış bir devrimin hikâyesiydi...
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.