

Mutsuz Olmak
₺318,50
İnsanların, sürekli mutlu olmaları gerektiğine inandırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Gazeteler, kitaplar, ilan panoları, reklam spotları mutluluk üzerine söylenebilecek her şeyi tüketmiş halde… Mutlu olmak bir görev, ödev gibi algılanır oldu ve bu algı, tek başına, kişiler üstünde önemli bir stres kaynağı haline geldi. Adeta “mutluluk diktatörlüğü”nün tahakkümü altında yaşamaya başladık. Wilhelm Schmid mutluluğa gereğinden fazla anlam yüklendiğini söylüyor ve kitabında mutsuzluktan yana pozisyon alıyor.
Durup durup patlak veren mutluluk histerisinin sebepleri nelerdir? Hemen her gün farklı kanallarda rastladığımız mutluluk formülleri bizi gerçekte nasıl etkiliyor? Mutlu olmaya “çalışmak” acaba bireyleri ve toplumu daha mı mutsuz ediyor? Başarılı olmak, mutlu bir yaşamın olmazsa olmazı mıdır? Güzel ve anlamlı bir hayat sürmek ne demektir? Mutsuzluk,
yaklaştığını fark ettiğimiz anda kaçmamız gereken modern bir veba mıdır? Mutsuzlukla baş etmek, hayatımızı ve kişiliğimizi nasıl zenginleştirir?
Kitapları dünya çapında on beş dile çevrilen felsefeci ve “mutluluk araştırmacısı” Wilhelm Schmid, Mutsuz Olmak’ta okurları iniş ve çıkışlarıyla hayatı bir bütün olarak kabul etmeye yüreklendirirken, karşılığında doyurucu ve anlamlı bir yaşam vaat ediyor.
Yayınevi |
İletişim Yayınevi |
---|---|
Yazar |
Wilhelm Schmid |
Sayfa Sayısı |
90 |
Kağıt Cinsi |
1. Hamur |
Baskı Yılı |
2023 |
Boyut |
"13 ,00 X 19 ,00" |
Cilt Tipi |
Karton Kapak |
1 adet stokta
İletişim Yayınevi – Mutsuz Olmak
/n
İnsanların, sürekli mutlu olmaları gerektiğine inandırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Gazeteler, kitaplar, ilan panoları, reklam spotları mutluluk üzerine söylenebilecek her şeyi tüketmiş halde… Mutlu olmak bir görev, ödev gibi algılanır oldu ve bu algı, tek başına, kişiler üstünde önemli bir stres kaynağı haline geldi. Adeta “mutluluk diktatörlüğü”nün tahakkümü altında yaşamaya başladık. Wilhelm Schmid mutluluğa gereğinden fazla anlam yüklendiğini söylüyor ve kitabında mutsuzluktan yana pozisyon alıyor.
Durup durup patlak veren mutluluk histerisinin sebepleri nelerdir? Hemen her gün farklı kanallarda rastladığımız mutluluk formülleri bizi gerçekte nasıl etkiliyor? Mutlu olmaya “çalışmak” acaba bireyleri ve toplumu daha mı mutsuz ediyor? Başarılı olmak, mutlu bir yaşamın olmazsa olmazı mıdır? Güzel ve anlamlı bir hayat sürmek ne demektir? Mutsuzluk,
yaklaştığını fark ettiğimiz anda kaçmamız gereken modern bir veba mıdır? Mutsuzlukla baş etmek, hayatımızı ve kişiliğimizi nasıl zenginleştirir?
Kitapları dünya çapında on beş dile çevrilen felsefeci ve “mutluluk araştırmacısı” Wilhelm Schmid, Mutsuz Olmak’ta okurları iniş ve çıkışlarıyla hayatı bir bütün olarak kabul etmeye yüreklendirirken, karşılığında doyurucu ve anlamlı bir yaşam vaat ediyor.
İlgili ürünler
Bir Pırıltıdır Yaşamak
Yaşamın pırıltısını yakalamaya çalışan, sürekli, usanmadan araştıran, soran, öğrenen, daha iyiyi, daha güzeli amaçlayan... Yaşamdaki mutlulukların yanıp sönen pırıltılardan oluştuğunun bilincinde... Bu pırıltıların hiçbirini kaçırmadan, yaşamın her kesitini binbir renkle süsleyerek yaşamak isteyen gençtir, ‘modern’ ve ‘seçkin’ genç. Siz de böyle olmak istemez misiniz? Öyleyse el ele verelim ve hayatı binbir renkle yaşamak için elimizden ne geliyorsa yapalım. Var mısınız?
Dört Arketip
Tıp ve psikiyatri kökenli bir ruh çözümlemecisi olan Jung'un, psikolojik tiplemeler, kompleksler teorisi ve sözcük çağrışım testi gibi özgün bilimsel katkıları günümüz psikolojisi ve psikiyatrisi içinde hâlâ yerini korumaktadır. Bunun ötesinde, bugün Jung'u bir ekol olarak anmamızın nedeni, bütün insan bilimlerine yansıyan türev ve etkileriyle "simge" alanındaki çalışmaları, ve kişisel ya da kolektif bilinçdışının dinamiklerini ve görüngülerini irdeleyen yapıtlarıdır. Jung düşüncesinin antropolojiden teoloji ve felsefeye, etnolojiden sosyolojiye çok geniş bir alanda kalıcı izleri vardır.
Hayır Demeyi Bilmek
Psikolog Marie Haddou bu yapıtında (aile ortamında, işte, arkadaşlar arasında ve aşk ilişkilerinde) yaşanmış gündelik olaylardan örnekler sergileyerek çoğu insan için bir karabasana dönüşen `hayır` demenin zorluklarını ele alıyor ve bu hastalıktan kurtulmanın bir reçetesini çıkararak gönül rahatlığıyla dile getirilen bir `evet`in psikolojik ve toplumsal önemine değiniyor. ...
İnsan Tabiatını Tanıma
Alfred Adler, büyük yankı uyandırmış bu kitabında, can alıcı bir soruna parmak basmıştır: insan kişiliğinin gelişmesinde aşağılık duygusunun ve bu duyguyu gidermek için gösterilen çabaların önemi. Aşağılık duygusuna kapılan çocuk, belli bir davranış kalıbını benimsemekte ve bu davranış kalıbı onun bütün kişiliğine biçim vermektedir. Böylece, toplum içerisinde hem kendilerine hem de çevrelerine zarar veren ve toplumun uyumlu bir şekilde işlemesini engelleyen bazı insanlar çıkmaktadır ortaya. Bu gibi kimselerle karşılaşınca onlara kızarız, alınırız, güceniriz. Oysa bu öfkelerin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü kendi içimize bakmayı biliyorsak bu sinirlendirici özelliklerin en azından kısmen bizde de bulunduğunu görmezlikten gelemeyiz. Sorunlar, temeldeki psikolojik gerçeklerden kaynaklanmaktadır. Toplumda uyumlu bir evliliğin, mutlu bir aile hayatının, huzurlu bir iş çevresinin, sürekli bir arkadaşlığın, sağlam bir dostluğun bu derece az olması, büyük ölçüde, bu psikolojik gerçekleri bilmemekten ileri gelmektedir. Alfred Adler’in önemi de, işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Alfred Adler (1870-1937) çağımızın en önde gelen psikologlarından biridir. Meslek hayatının ilk yıllarını Viyana'da geçirmiş ve 1910 yılına kadar Sigmund Freud'la birlikte çalışmıştır. 1910-11 yıllarında Freud çevresindeki gruptan ayrılıp bazı noktalarda tamamen farklı yeni bir sistem ortaya atmıştır. Bireysel Psikoloji adını verdiği isteminin kamuoyuna yaymak için Avrupa ve ABD'nin birçok kentinde sosyal hizmet görevlilerine, öğretmenlere doktorlara ve halka konferanslar veren Adler, "çocuk yönetimi" klinikleri de kurmuştur. Herkesin anlayabileceği sade ve açık bir üslupla kaleme alınmış, birçok dile çevrilmiş ve tekrar tekrar basılmış eserleriyle çağımızın en çok okunan psikologlarından olan Alfred Adler'in yayımlanmış kitaplarından bazıları şunlardır. The Neurotic Constiution (1917); Study of Organ İnferiorty and İts Psychical Compensation (1917); Practise and Theory of individual Psychology (1927); Problems of Neurosis (1929); The Science of Living (1929); The Pattern of Life (1930); Social İnterest (1939).
Kalbi İyi Olanın Yolu Zordur
Yükü ağır olur iyi kalplerin.
Biliyorum çok yoruldun, bilinmedi değerin.
Yaptığın fedakârlığın, gösterdiğin insanlığın ve tüm bunların karşılığında uğradığın haksızlığın da haddi hesabı yok. Anlatamadın kendini, anlaşılmadın ve biliyorum hep tek başına kaldın. Tüm iyi niyetine rağmen yaşadığın bu yalnızlığın da mantıklı bir açıklaması yok. Ne hevesle çıktığın yolların, sadece senin çabanla güzelleşen hayatların ve menfaatleri uğruna sana açılan kolların, ikiyüzlü insanların sonrası yok.
Biliyorum çok kırgınsın ve çok yaralı.
Ama geçmişin pişmanlıklarıyla geleceğini karartmanın da bir faydası yok. Üzülme sığınacak bir limanım, bir anlayanım yok diye. Bilmez misin, iyi bir kalbin yükü her zaman ağır olur.
Yolu doğru olanların bu dünyada sefası yok. İstesen de kötü olamazsın sen, hiç kimsenin canını bile bile yakamazsın.
Baştan aşağı iyi niyetli, sen baştan aşağı insansın.
Bırak herkes hak ettiğini ve yaşattığını yaşasın.
Güzel insanların bu dünyada bundan başka duası yok.
Sevmek Bu Kadar Güzelken
Yalnız Kadınlar Arasında
“Çocukken Momina'ya, Mariella'ya ve diğerlerine benzeyen kadınları kıskanırdım, onları kıskanır ama kim olduklarını bilmezdim. Özgür, hayranlık duyulan kadınlar olduklarını sanır, onları dünyanın sahibeleri olarak görürdüm. Şimdiyse kendimi hiçbirine değişmezdim. Onların hayatı bana saçmalık gibi geliyordu artık; bunu fark etmedikleri için çok daha saçmaydı üstelik.”
Hayal kırıklığına uğramış, zeki, bağımsız ve “ben” demesini bilen kişiliğiyle Clelia gururla sürdürdüğü işine rağmen hoyrat bir yalnızlık içinde bir kadındır. Roma’dan doğduğu şehre, hâlâ molozlarla dolu Torino’ya bir moda atölyesi kurmak için döndüğünde, kendini öyle bir yabancılaşmanın içinde bulur ki, bu, savaş sonrası dönemin huzursuz burjuvazisini, züppe entelektüelleri, umutsuz oldukları kadar uçarı genç kızları görmesine ve alaycı bir bakışla yargılamasına neden olur.
Yirminci yüzyılın en büyük İtalyan aydınlarından, dünya çapında ün salmış bir yazar olan Cesare Pavese Yalnız Kadınlar Arasında adlı romanda işlediği intihar konusundan, kişisel günlüğünde de söz etti ve kendini yalnız hissettiğini dile getirdi.
Yalnız Kadınlar Arasında Meryem Mine Çilingiroğlu çevirisiyle okurlarla buluşuyor.
"Yalnız değilsin. Mozart seninle. Pavese seninle." - Tezer Özlü
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.