İçimdeki Rehber
₺375,00 Orijinal fiyat: ₺375,00.₺301,88Şu andaki fiyat: ₺301,88.
Çok eski zamanlarda tanrılar, bilgelik hazinesini insanoğluna armağan etmeye karar vermişler. Bu hazineye kolayca sahip olmak değerini düşüreceğinden, onu saklayalım demişler. Biri demiş ki: “Onu en yüksek dağa koyalım”, diğeri: “Okyanusların en derinine”, bir diğeri de: “Uzak yıldızlara koyalım”…
Düşünmüşler taşınmışlar ve insanoğlunun bunlara zamanla kolayca ulaşacağına karar vermişler. Sonra içlerinden biri: “Gelin bu hazineyi insanın içine koyalım. Çünkü o, bilgeliği asla kendi içinde aramayacaktır”demiş.
Sevgiyi, anlayışı hoşgörüyü, kabullenmeyi hep başkalarının gözlerinde arıyor ve mutsuzluğa mahkum, ömrümüzü tüketiyoruz. Sanıyoruz ki olaylar, insanlar, sahip olduklarımız ya da olmadıklarımız mutsuzluğumuzun kaynağı.
Eğer kendi içimize bakarsak İçimizdeki Rehber’in önce kısık, sonra giderek yükselen sesini duyabiliriz. O bize, aranılanın arayan olduğunu söyleyecektir.
“Küçük adamın aradığı başkasında, büyük adamın aradığı kendinde bulunur.”
– Konfüçyüs
| Yayınevi |
Psikonet Yayınları |
|---|---|
| Yazar |
Sümer Öztanrıöver |
| Baskı Yılı |
2013 |
1 adet stokta
Psikonet Yayınları – İçimdeki Rehber
/n
Çok eski zamanlarda tanrılar, bilgelik hazinesini insanoğluna armağan etmeye karar vermişler. Bu hazineye kolayca sahip olmak değerini düşüreceğinden, onu saklayalım demişler. Biri demiş ki: “Onu en yüksek dağa koyalım”, diğeri: “Okyanusların en derinine”, bir diğeri de: “Uzak yıldızlara koyalım”…
Düşünmüşler taşınmışlar ve insanoğlunun bunlara zamanla kolayca ulaşacağına karar vermişler. Sonra içlerinden biri: “Gelin bu hazineyi insanın içine koyalım. Çünkü o, bilgeliği asla kendi içinde aramayacaktır”demiş.
Sevgiyi, anlayışı hoşgörüyü, kabullenmeyi hep başkalarının gözlerinde arıyor ve mutsuzluğa mahkum, ömrümüzü tüketiyoruz. Sanıyoruz ki olaylar, insanlar, sahip olduklarımız ya da olmadıklarımız mutsuzluğumuzun kaynağı.
Eğer kendi içimize bakarsak İçimizdeki Rehber’in önce kısık, sonra giderek yükselen sesini duyabiliriz. O bize, aranılanın arayan olduğunu söyleyecektir.
“Küçük adamın aradığı başkasında, büyük adamın aradığı kendinde bulunur.”
– Konfüçyüs
İlgili ürünler
Ağ – Sanal Dünyada Gerçek Kalmak
Bir gönüllü kölelik çağında yaşıyoruz. Her birimiz ağ vatandaşıyız artık. Ağa bir kez yakalanmayagörün, onun gerçekliği sizin gerçekliğiniz oluverir. Böylece sanal âlem gerçek hayatlarımıza sirayet eder ve bizi -mış gibi yapan oyunculara dönüştürür.
Herkesin önündeki ekrana baktığı bir çağda kimse diğerinin yüzüne bakmıyor. Halbuki bizi insan kılan şeylerden biri; muhatabımızın yüzünden, sesinden, duruşundan onu okuyabilmektir.
İnsan olmak, halden bilmektir.
Ruhun karanlık gecesini ekrandan sızan parlak ışıkla aydınlatamayız. Bir gülüş, latif bir söz, sessizce yan yana duruşla aydınlanır o gece. Ağ: Sanal Dünyada Gerçek Kalmak, yaşanmış örnekler üzerinden günümüzün bu yeni salgınını teşrih masasına yatırmakla kalmayıp, dijital göbek bağımızı nasıl keseceğimizi, kendimizi fişten nasıl çekebileceğimizi tartışıyor.
İnsanı insan yapan öze sadık kalmak ve dijital prangalardan kurtulmak için kılavuz bir kitap.
Ateşle Oynayanlar – Bazen Bir Kıvılcım Yeter
“Mezarında iki tarih yazacak ve dostların onu okuyacak. Önemli olan tek şeyse iki tarih arasındaki küçücük tire olacak!” demiş sanatçı Kevin Welch. İşte bu koca kitap, o küçücük tirenin (-) bugüne kadarki dökümünden ibaret.
Hepimiz kendi hayatımızın mimarıyız. Elimizdeki malzemeyle mümkün olan en iyi hayatı yaratmaya çalışıyoruz. Peki BigChefs’in kurucusu
Gamze Cizreli bunu nasıl yaptı?
Bir tutam Diyarbakır misafirperverliği al, üzerine Konya yöresinden tasavvuf kültürü ekle, içine biraz ODTÜ devrimci ruhu katarak karıştır. Yeterince bekledikten sonra, bol kepçe Anadolu hürmetkarlığı kat. Sonra üzerine profesyonel işletme yönetimi ve modern sunum teknikleri serpiştir. Tüm malzemeler iyice karıştırıldıktan sonra, “büyük” şeflerle kısık ateşte pişir. Soğuyunca üzerine bir tutam aşk ekleyip tutkulu bir ekiple servise sun. İşte size Gamze Cizreli usulü yaşam tarifi.
Bu kitap bir kadının hayallerini gerçekleştirme yolculuğunu anlatıyor. Cizreli’nin yükselişleri ve düşüşleri, iç dünyasıyla iş dünyası, anneliğiyle yöneticiliği, arzularıyla korkuları, yaşadıklarıyla kaçırdıkları iç içe geçmiş halde sunuluyor. Çocukken aile büyüklerinden dinlediklerini de bugünkü gençlere önerilerini de cömertçe paylaşıyor. Hepiniz bu çarpıcı hikayede kendinizden bir şeyler bulacaksınız.
• Gelecek garantili işi bırakıp kendi işini kurma riskini nasıl göze aldı?
• Güvenli sulardan büyük okyanuslara atlarken onu ne motive etti?
• Her düştüğünde onu ayağa kaldıran iç güçleri nelerdi?
• Yüzleştiği toplumsal önyargılarla nasıl mücadele etti?
• Banka kredisiyle kurduğu BigChefs’i 15 yılda 100 şubeye nasıl çıkardı?
Ateşle Oynayanlar, kendi içindeki ateşi söndürmeden taşımak ve başkasının gözlerindeki kıvılcımı alevlendirmek isteyenler için yazıldı. Kitabın tüm geliriyle de kız çocuklarının eğitimi için “Bir Kıvılcım Yeter” burs fonu oluşturuldu.
Yaşamak dediğin; kıvılcım, ateş, duman ve kül…
Önemli olan geride anlamlı bir iz mi bırakacağız, yoksa boş bir is mi?
Okurken kanınızı kaynatacak bir kitapla karşı karşıyasınız.
Peki siz içinizdeki ateşi harlamaya hazır mısınız?
Evet siz! Ateşle oynamaya var mısınız?
Bir Sosyopatın İtirafları
İnsan Tabiatını Tanıma
Alfred Adler, büyük yankı uyandırmış bu kitabında, can alıcı bir soruna parmak basmıştır: insan kişiliğinin gelişmesinde aşağılık duygusunun ve bu duyguyu gidermek için gösterilen çabaların önemi. Aşağılık duygusuna kapılan çocuk, belli bir davranış kalıbını benimsemekte ve bu davranış kalıbı onun bütün kişiliğine biçim vermektedir. Böylece, toplum içerisinde hem kendilerine hem de çevrelerine zarar veren ve toplumun uyumlu bir şekilde işlemesini engelleyen bazı insanlar çıkmaktadır ortaya. Bu gibi kimselerle karşılaşınca onlara kızarız, alınırız, güceniriz. Oysa bu öfkelerin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü kendi içimize bakmayı biliyorsak bu sinirlendirici özelliklerin en azından kısmen bizde de bulunduğunu görmezlikten gelemeyiz. Sorunlar, temeldeki psikolojik gerçeklerden kaynaklanmaktadır. Toplumda uyumlu bir evliliğin, mutlu bir aile hayatının, huzurlu bir iş çevresinin, sürekli bir arkadaşlığın, sağlam bir dostluğun bu derece az olması, büyük ölçüde, bu psikolojik gerçekleri bilmemekten ileri gelmektedir. Alfred Adler’in önemi de, işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Alfred Adler (1870-1937) çağımızın en önde gelen psikologlarından biridir. Meslek hayatının ilk yıllarını Viyana'da geçirmiş ve 1910 yılına kadar Sigmund Freud'la birlikte çalışmıştır. 1910-11 yıllarında Freud çevresindeki gruptan ayrılıp bazı noktalarda tamamen farklı yeni bir sistem ortaya atmıştır. Bireysel Psikoloji adını verdiği isteminin kamuoyuna yaymak için Avrupa ve ABD'nin birçok kentinde sosyal hizmet görevlilerine, öğretmenlere doktorlara ve halka konferanslar veren Adler, "çocuk yönetimi" klinikleri de kurmuştur. Herkesin anlayabileceği sade ve açık bir üslupla kaleme alınmış, birçok dile çevrilmiş ve tekrar tekrar basılmış eserleriyle çağımızın en çok okunan psikologlarından olan Alfred Adler'in yayımlanmış kitaplarından bazıları şunlardır. The Neurotic Constiution (1917); Study of Organ İnferiorty and İts Psychical Compensation (1917); Practise and Theory of individual Psychology (1927); Problems of Neurosis (1929); The Science of Living (1929); The Pattern of Life (1930); Social İnterest (1939).
Kitlelerin Psikolojisi
Fikirleriyle Atatürk’ü Etkileyen Düşünür
Gustave Le Bon’un Kitlelerin Psikolojisi kitabı, günümüzün en önemli olgularından biri hakkında muhteşem bir inceleme olmasının yanı sıra, bir asır öncesinden gelen bir uyarı niteliğinde. Kolayca manipüle edilebilen, ilkel içgüdüleriyle hareket eden ve saldırganca davranmaya meyilli olan kitleler, modern dünya için tehlike arz ediyor. Kitlenin içinde kaybolmuş bireyler muhakeme yeteneklerini kaybederek, neredeyse barbarca hislere kapılıp sürüklenirler ve bu yıkıcı gücün kontrol edilmesi ülkelerin temelini oluşturur.
Le Bon ayrıca kitleler için liderin öneminden ve liderlerin sahip olması gereken özelliklerden de bahsediyor. Ona göre kitlelerin ruhunu tanıyan bir lider, onu istediği yöne rahatlıkla sürükleyebilir. Tam da bu yüzden her dönemde politikacıların başucu kitaplarından biridir. Hatta kitlelerin psikolojisini anlamak, halk hareketlerinin yükselişe geçtiği günümüzde, belki de çok daha önemlidir.
Kusursuz Cinayet
Bu, bir cinayetin -gerçekliğin katilinin- öyküsüdür. Ve bir yanılsamanın -yaşamsal yanılsamanın, dünyaya ilişkin temel yanılsamanın- yok edilmesinin öyküsüdür. Gerçek, yanılsama içinde kaybolmaz; bütünsel gerçeklik içinde kaybolan, yanılsamadır. Eğer cinayet kusursuz olsaydı, cinayetin öğelerini sergilemeyi amaçlayan bu kitabın da kusursuz olması gerekirdi. Ne yazık ki cinayet hiçbir zaman kusursuz değildir. Kaldı ki gerçeğin yok edilmesini anlatan bu polisiye kitapta, ne nedenler ne de katiller saptanabildi, ve gerçeğin cesedi de hiçbir zaman bulunamadı. Bu kitabı yönlendiren düşünceye gelince, o da hiçbir zaman saptanamadı. Cinayetin silahı bu düşünceydi. Her ne kadar cinayet hiçbir biçimde kusursuz olmasa da, kusursuzluk, adının da gösterdiği gibi her zaman bir suçla ilgilidir. Aynen kötülüğün şeffaflığı içinde, kötülüğü oluşturanın şeffaflığın kendisi olması gibi kusursuz cinayette de kusursuzluğun kendisi cinayettir. Ama kusursuzluk hiçbir zaman cezasız kalmaz: Kusursuzluğun cezası, onun aynen yeniden üretilmesidir. Bu cinayette hafifletici nedenler bulunabilir mi? Kuşkusuz hayır, çünkü bunları her zaman cinayetin nedenleri ya da cinayeti işleyenler arasında aramak gerekir. Oysa bir cinayette bir neden ya da katiller bulunmamakta ve dolayısıyla açıklanamaz niteliğini mükemmel bir şekilde korumaktadır. Gerçek kusursuzluğu da buradan kaynaklanmaktadır. Cinayet bir kavram olarak ele alındığında, bunun, daha çok, ağırlaştırıcı bir neden olduğu tartışma götürmez. Cinayetin sonuçları sürekli bir nitelik sunuyorsa, bunun nedeni, ne katil ne de kurbanın olmamasıdır. Eğer bunlardan biri ya da öteki var olsaydı, cinayetin gizi günün birinde ortaya çıkar ve cinayet süreci de çözülmüş olurdu. Sonuç olarak giz, katil ve kurbanın birbirine karışmasına dayanmaktadır. "Son çözümlemede, katil ve kurban aynı kişidir. İnsan soyunun birliğini anlamamız, ancak bu nihai eşdeğerliğin gerçekliğini tüm korkunçluğu içinde anlamamızla olanaklıdır. (Eric Gans) Son çözümlemede, nesne ve özne birdir. Dünyanın özünü kavramamız, ancak bu kökten eşdeğerliğin gerçekliğini tüm alaycılığı içinde kavramamızla olanaklıdır.

Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.