

Güneşin Çocukları
₺510,50 Orijinal fiyat: ₺510,50.₺323,40Şu andaki fiyat: ₺323,40.
Dört yıl boyunca gerçekleştirilen yolculuklarla Gezici Deneyler Projesi’nin gönüllüleriyle 62 yatılı ilköğretim bölge okulu ve 15 köy okuluna gittik. ODTÜ’nün emektar Mavi Otobüs’ü taşıdı bizi. Amaç, köy çocuklarına “Sizler de büyük kentlerdeki çocuklar gibi başarabilirsiniz,” demekti. “Yeter ki isteyin, çalışın; biz tıkandığınız yerde arkanızda olacağız,” demekti; bilimsel merakı, yaratıcı düşünmeyi, hayal gücünü kamçılamaktı. Büyük kentlerin tüketim çılgınlığına kapılmış çocuklarıyla, çocukluğu bilmeden yoksulluğun, acıların sorunlarıyla boğuşan bu çocuklar aynı ülkede birbirlerinin varlığından habersiz yaşıyorlardı. Aileleri kalabalıktı, yoksuldu. Çocukların kimi tarlalarda, bahçelerde çalışıyor, kimi hasta yaşlı anne-babasına bakıyor, eve gider gitmez mutfağa koşup yemek pişiriyor, koyun güdüyor, tezek topluyordu. Onlar, okulsuz köyleri, öğretmensizliği, kardan, çığdan kapalı köy yollarını, selden, depremden yıkılmış okulları, kitapsızlığı, okula gelebilmiş bir kız öğrenci olmanın ayrıcalığını, yarının belirsizliğini biliyorlardı. O kadar yoksul, o kadar haklarından, insanca yaşam koşullarından habersizdiler ki, bizim kulplar bulup eleştirdiğimiz, daha iyisini istediğimiz okullar, onlar için cennetti. Büyük kentlerde nelere su gibi harcanan 250-300 milyon liralar, bu çocukların bir yıllık yemek-giysi masraflarını rahatça karşılayabilirdi. Yolculuğun ilk günlerinden beri beni derinden etkileyen köy çocuklarının öyküsünün mutlaka yazılması gerektiğine inanmıştım. Güneşin Çocukları böyle bir kitap oldu.
Yayınevi |
Can Yayınları |
---|---|
Yazar |
Sevim Ak |
Baskı Yılı |
2016 |
1 adet stokta
Can Yayınları – Güneşin Çocukları
/n
Dört yıl boyunca gerçekleştirilen yolculuklarla Gezici Deneyler Projesi’nin gönüllüleriyle 62 yatılı ilköğretim bölge okulu ve 15 köy okuluna gittik. ODTÜ’nün emektar Mavi Otobüs’ü taşıdı bizi. Amaç, köy çocuklarına “Sizler de büyük kentlerdeki çocuklar gibi başarabilirsiniz,” demekti. “Yeter ki isteyin, çalışın; biz tıkandığınız yerde arkanızda olacağız,” demekti; bilimsel merakı, yaratıcı düşünmeyi, hayal gücünü kamçılamaktı. Büyük kentlerin tüketim çılgınlığına kapılmış çocuklarıyla, çocukluğu bilmeden yoksulluğun, acıların sorunlarıyla boğuşan bu çocuklar aynı ülkede birbirlerinin varlığından habersiz yaşıyorlardı. Aileleri kalabalıktı, yoksuldu. Çocukların kimi tarlalarda, bahçelerde çalışıyor, kimi hasta yaşlı anne-babasına bakıyor, eve gider gitmez mutfağa koşup yemek pişiriyor, koyun güdüyor, tezek topluyordu. Onlar, okulsuz köyleri, öğretmensizliği, kardan, çığdan kapalı köy yollarını, selden, depremden yıkılmış okulları, kitapsızlığı, okula gelebilmiş bir kız öğrenci olmanın ayrıcalığını, yarının belirsizliğini biliyorlardı. O kadar yoksul, o kadar haklarından, insanca yaşam koşullarından habersizdiler ki, bizim kulplar bulup eleştirdiğimiz, daha iyisini istediğimiz okullar, onlar için cennetti. Büyük kentlerde nelere su gibi harcanan 250-300 milyon liralar, bu çocukların bir yıllık yemek-giysi masraflarını rahatça karşılayabilirdi. Yolculuğun ilk günlerinden beri beni derinden etkileyen köy çocuklarının öyküsünün mutlaka yazılması gerektiğine inanmıştım. Güneşin Çocukları böyle bir kitap oldu.
İlgili ürünler
Çanakkale’de Üç Muhammed
Kalanlar
"Doğumum bile bir kökünden kopma idi. On yaşıma kadar, çevreni, özellikle çevremdeki sessizliği kavramaya çalışırım... Yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çaldırmanın sınırlarını aradım... Otuz yaşım ile kırk yaşım arasında ne akıllı ne de çılgındım. Dünyayı kavradığımı sandım... Kırk yaşındaydım. Bugün, gecenin bazı saatlerinde kitlenin anlamsız gürültüsü içinde boğuluyordum... Kendimi öldürmeye çalışıyordum... Özlemlerim kalmadı. Bıraktım. Hepsini kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım... Ve bana ölümsüzlerin sonsuz acıları kaldı."
Milenaya Mektuplar – Can Yayınları
Franz Kafka, Prag’da bir dost meclisinde tanıştığı gazeteci Milena Jesenská’dan öykülerini Çekçe’ye çevirmesini ister. Kafka ile Milena’nın yollarını kesişmesine neden olan bu dilek, bir ilişkinin başlangıcı, Milena’ya Mektuplar başlığı altında toplanan bu yazışmalarsa kısıtlı bir iletişimin tek aracı olacaktır. Milena’ya Mektuplar eşi benzeri olmayan bir kitap, mektuplara örülmüş bir aşk romanıdır.
Kafka’nın Milena’ya Nisan 1920 tarihli ilk mektubunda yağmurlu bir günden söz ederek deyiş yerindeyse bir roman tadında başlattığı bu yazışmalar, yazarın ölümünden kısa bir süre öncesine değin süregiderken, ümitsizliğin, çaresizliğin ve tıkanışın anlatımına dönüşür. Çünkü Kafka’nın da dediği üzere, "Mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir, ki onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten. Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları."
Sol Ayağım-2 Her Gün Hüzün
"Tüm bu gürültü patırtının ne olduğunu merak eden bir grup heyecanlı çocuğun yanında, tekerlekli sandalyesinin kenarında oturuyordu." Romanın ilk bölümü, işte böyle başlar. Öylece oturuyordur; çünkü etrafındaki faaliyetlere güçlükle katılabilen, neredeyse çaresiz bir kötürümdür. Buna rağmen, roman başladığında bir çocuk, bittiğinde ise erkekliğin eşiğinde, "Her Gün Hüzün"ün ana karakteridir. Katılmaktan aciz, acılı ve dingin yüreğiyle tekerlekli sandalyesinde etrafı gözler; Dublin’in, oturdukları kenar mahallesine dağılmış, parçası olduğu ailesinin davranışlarını ve duygularını belleğine kaydeder. Burası aslında, 40’lı ve 50’li yıllarda, acılı ve sevinçli günler geçiren Dublin’dir. İhtişamı ve sefaletiyle, arka sokakların ve köhne meyhanelerin hoyrat, acımasız, alemci ve zinacı Katolik Dublin; yaşam adına muazzam bir farklılık. Chiristy Brown, tamamen duygusallıktan uzak yazar. Sözünü sakınmaz, keskin görüşlüdür. Onun, Dublin görüntüleri, sesleri, kokuları ve doğal manzaralarıyla ilgili tasvirleri, şimdiye kadar nadiren yapılmıştır. Onun karakterleri, yaşam ateşi ile yanar. Chiristy Brown, Sadece on üçü hayatta kalabilen yirmi iki çocuklu bir ailenin çocuğuydu. Doğuştan zihinsel bir felçle dünya’ya geldi. Kullanabildiği tek uzvu Sol Ayağı oldu. Londra’ya yaptığı yaptığı birkaç ziyaret ve bir kez yaptığı Amerika seyehati dışında, tüm yaşamını Dublin’de geçirdi.
Yalnız Seni Arıyorum
Bir de sevgilim vadır, pek muteber;
ismini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bilimi,.
O zamanlar ismini söyleyemediği sevgilisi "Nahit Hanım"dı. Hayatta iki varlığı oldu: Şiiri ve sevdası. Şiirleri okurlarının ezberinde... Sevgisine gelince, onu, tek büyük aşkı "Nahit Hanım"a vermişti: Bu kitap belgesi.
Şiirimizde çığır açmış ustanın aslında nasıl bir gönül ustası olduğunu kanıtlayan mektuplarını okuduğunuzda onu çok daha yakından tanıya-caksınız. "Istanbul Türküsü" gibi pek çok şiirini daha iyi anlayacaksınız. 36 yıllık ömrüne neler sığdırdığını görecek, onu daha çok sevecek ama belki biraz da üzüleceksiniz. Nereden bakılsa, gizli saklı yaşanmış kırık bir aşk hilâyesine tanık olacaksınız.
64 yıldır çekmecelerde kalmış mektuplar, ince ince akan bir mağara suyu gibi dingin, dupduru ilk kez gün ışığına çıkıyor.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.