

Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş
₺418,00 Orijinal fiyat: ₺418,00.₺234,00Şu andaki fiyat: ₺234,00.
Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer, hiç kimse ölmez olur. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayal kırıklığı ve kaosa bırakır. İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ancak ölüm, beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla geri döner insanların arasına.
Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen José Saramago, geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’u, başladığı gibi bitiriyor: “Ertesi gün hiç kimse ölmedi.”
Yayınevi |
Kırmızı Kedi Yayınevi |
---|---|
Yazar |
Jose Saramago |
Sayfa Sayısı |
208 |
Kağıt Cinsi |
1. Hamur |
Baskı Yılı |
2019 |
Boyut |
"13 ,50 X 19 ,50" |
Cilt Tipi |
Karton Kapak |
1 adet stokta
Kırmızı Kedi Yayınevi – Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş
Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer, hiç kimse ölmez olur. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayal kırıklığı ve kaosa bırakır. İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ancak ölüm, beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla geri döner insanların arasına.
Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen José Saramago, geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’u, başladığı gibi bitiriyor: “Ertesi gün hiç kimse ölmedi.”
İlgili ürünler
Çatıdaki Pencere
Defterler
“22 Kasım 2007 gecesi, sabahın dördünde ‘öldüm’ ve yalnızca dokuz saat sonra 'yeniden dirildim.' Tam bir organik çöküş, beden fonksiyonlarında beni hayatın son eşiğine, o vedalar için çok geç olan yere götüren bir duruş. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Pilar oradaydı, yengem Maria da oradaydı, ikisi de, devinimsiz, tüm güçlerin terk ettiği ve ruhu çekilip gitmiş gibi görünen, yaşıyor olmaktan çok çare bulunamaz bir kadavraya dönmüş bir bedenin önünde. O saatlerin nasıl olduğunu bugün bana anlatanlar onlar. Ana, torunum, sonraki günün akşamı geldi. Baba ve büyükbaba, hala kendi solumasının rüzgarıyla tükenmekle tehdit eden bir mumun alevi gibi solgundu. Sonra bedenimin kitaplarla, şöyle söyleyelim, başka çiçeklerle çevrili halde kütüphaneye konulacağını anladım. Kaçtım. Yavaş, çok yavaş bir kendine geliş yılı, doktorların söyledikleri gibi, bana sağlığımı, enerjimi, düşünce çevikliğini geri verdi, bana aynı zamanda evrensel bir çare olan işi de geri verdi. Ölüme değil, yaşama doğru kendi ‘Fil Yolculuğumu’ yaptım, ve buradayım. Emrinize amade.”
“Saramago’nun Defterler’i hüzünlü bir kitap değil [...] öfkeli bir kitap değil, sadece, bir veda."
-Pilar del Rio (eşi)
Filin Yolculuğu
16. yüzyılda, Portekiz kralı III. João, kuzeni Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Maximilian’a hediye olarak Süleyman adında bir fil gönderir. Kıta Avrupası’nın en batısından, Lizbon’dan Viyana’ya doğru yola çıkan bu fil ile bakıcısı yoksul Subhro’nun tuhaf yolculuğunun hikâyesidir Filin Yolculuğu.
Saramago her zamanki ince mizahıyla, muhteşem metaforlarıyla ve insana dair gözlemleriyle olağanüstü bir yolculuğu anlatıyor.
Hay Bin Yakzan
9. yüzyılda Yunancadan Arapçaya çevrilen Salaman ve Absal öyküsü, başta İbn Sina’nın Hay bin Yakzan’ı olmak üzere, birçok İslam düşünürünün yapıtlarına kaynaklık etti. Genellikle alegorik öyküler ya da öykümsü anlatılar olan bu yapıtlardan sadece biri, roman boyutlarına ulaştı ve bütün benzerlerini gölgede bıraktı: 12. yüzyılda Endülüslü İşraki düşünür İbn Tufeyl’in yazdığı Hay bin Yakzan ya da Esrarü’l-Hikmeti’l-Meşrikiye.
Bu ilk “felsefi roman” ve ilk “robinsonad”,Tanpınar’ın deyişiyle “Müslüman âleminin tek romanı”, 14. yüzyıldan başlayarak bellibaşlı Avrupa dillerine çevrildi; Defoe, Bacon, Spinoza ve More gibi pek çok düşünür ve sanatçı üzerinde etkili oldu.
Huzursuzluğun Kitabı
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde, sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını kimse tahmin edemezdi. Onun elinden çıkmış şiirlerin, yazıların altında genellikle başka imzalar vardı. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın ölümünden sonra elyazmaları derlenmeye başladığında, bitmemiş yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo Soares imzalı Huzursuzluğun Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20. yüzyıl insanının gerçekliği yadsıyışının, kendini hayallere hapsedişinin güncesiydi bu. Gündüzleri bir kumaş mağazasında çalışan, geceleri yağmurun sesinde, ayak seslerinde yalnızlığını duyumsayan bir Lizbonluydu Bernardo Soares ya da Fernando Pessoa. Bugün Portekiz edebiyatının en önemli yapıtı sayılan Huzursuzluğun Kitabı’ndaki her metin, kırık bir aynanın, gerçekliğin bir yanını yansıtan ve sonsuzca çoğaltan bir parçası.
Kağıt Ev
Bazı insanlar kitap okumaz, bazıları okur ve kimileriyse okumakla kalmayıp onlarla birlikte yaşar.
Kağıt Ev, işte bu kitap tutkunlarından Carlos Brauer’in ve onun bir edebiyat profesörü olan Bruma Lennon’la olan gizemli ilişkisinin, bu ilişkinin gün yüzüne çıkmasına neden olan bir Joseph Conrad cildinin, kitap ve okuma aşkıyla dolu yaşamların hikayesi...
Arjantinli yazar Carlos Maria Dominguez’in, yayımlandığı her ülkede büyük ilgi uyandıran novellasını Seda Ersavcı İspanyolca aslından çevirdi.
Peter Sis’in çizimleri ve Cem Ersavcı’nın kapak fotoğrafıyla, kalın ciltlerin arasında saklanacak bir mücevher...
Ve Günler Yürümeye Başladı
Galeano’dan her güne bir masal değil, her güne bir gerçek. Bir takvim formatında yazılan Ve Günler Yürümeye Başladı, 1 Ocak’tan 31 Aralık’a her gün için yakın tarihte ya da eski çağlarda o gün yaşanan özel bir hikâye anlatıyor. Eduardo Galeano, Aynalar’da olduğu gibi kadın, erkek, iktidar, yerliler, ırkçılık, emperyalizm, kültürler, daldan dala atlayarak; değinilmedik konu, ulaşılmadık coğrafya, çoğaltılmadık ses bırakmıyor. Sürekli daha ileriye taşımaya çalıştığı minimalist stili ise zirvede. Fazladan tek bir sözcük bile kullanmak istemiyor, her şeyin özüne inmeye çalışıyor: konunun, insanın, sözcüğün, tarihin... Söylemek istediğini mümkün olan en kısa biçimde aktarmak; herhalde Galeano edebiyatının en güzel özeti budur. Hüzünlü sayfaların ağırlığı kaçınılmaz olsa da geleceğe yönelik umudu her satırda hissettirerek "dünyanın vicdanı" yakıştırmasını Eduardo Galeano’nun ne kadar hak ettiğini, bu kitap bir kez daha teyit ediyor.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.