Hayır Demeyi Bilmek
₺270,00 Orijinal fiyat: ₺270,00.₺229,50Şu andaki fiyat: ₺229,50.
Psikolog Marie Haddou bu yapıtında (aile ortamında, işte, arkadaşlar arasında ve aşk ilişkilerinde) yaşanmış gündelik olaylardan örnekler sergileyerek çoğu insan için bir karabasana dönüşen `hayır` demenin zorluklarını ele alıyor ve bu hastalıktan kurtulmanın bir reçetesini çıkararak gönül rahatlığıyla dile getirilen bir `evet`in psikolojik ve toplumsal önemine değiniyor. …
| Yayınevi |
İletişim Yayınevi |
|---|---|
| Yazar |
Marie Haddou |
| Sayfa Sayısı |
189 |
| Kağıt Cinsi |
1. Hamur |
| Baskı Yılı |
2000 |
| Boyut |
"13 X 19 ,5" |
| Cilt Tipi |
Karton Kapak |
1 adet stokta
İletişim Yayınevi – Hayır Demeyi Bilmek
/n
Psikolog Marie Haddou bu yapıtında (aile ortamında, işte, arkadaşlar arasında ve aşk ilişkilerinde) yaşanmış gündelik olaylardan örnekler sergileyerek çoğu insan için bir karabasana dönüşen `hayır` demenin zorluklarını ele alıyor ve bu hastalıktan kurtulmanın bir reçetesini çıkararak gönül rahatlığıyla dile getirilen bir `evet`in psikolojik ve toplumsal önemine değiniyor. …
İlgili ürünler
Ağ – Sanal Dünyada Gerçek Kalmak
Bir gönüllü kölelik çağında yaşıyoruz. Her birimiz ağ vatandaşıyız artık. Ağa bir kez yakalanmayagörün, onun gerçekliği sizin gerçekliğiniz oluverir. Böylece sanal âlem gerçek hayatlarımıza sirayet eder ve bizi -mış gibi yapan oyunculara dönüştürür.
Herkesin önündeki ekrana baktığı bir çağda kimse diğerinin yüzüne bakmıyor. Halbuki bizi insan kılan şeylerden biri; muhatabımızın yüzünden, sesinden, duruşundan onu okuyabilmektir.
İnsan olmak, halden bilmektir.
Ruhun karanlık gecesini ekrandan sızan parlak ışıkla aydınlatamayız. Bir gülüş, latif bir söz, sessizce yan yana duruşla aydınlanır o gece. Ağ: Sanal Dünyada Gerçek Kalmak, yaşanmış örnekler üzerinden günümüzün bu yeni salgınını teşrih masasına yatırmakla kalmayıp, dijital göbek bağımızı nasıl keseceğimizi, kendimizi fişten nasıl çekebileceğimizi tartışıyor.
İnsanı insan yapan öze sadık kalmak ve dijital prangalardan kurtulmak için kılavuz bir kitap.
Dört Arketip
Tıp ve psikiyatri kökenli bir ruh çözümlemecisi olan Jung'un, psikolojik tiplemeler, kompleksler teorisi ve sözcük çağrışım testi gibi özgün bilimsel katkıları günümüz psikolojisi ve psikiyatrisi içinde hâlâ yerini korumaktadır. Bunun ötesinde, bugün Jung'u bir ekol olarak anmamızın nedeni, bütün insan bilimlerine yansıyan türev ve etkileriyle "simge" alanındaki çalışmaları, ve kişisel ya da kolektif bilinçdışının dinamiklerini ve görüngülerini irdeleyen yapıtlarıdır. Jung düşüncesinin antropolojiden teoloji ve felsefeye, etnolojiden sosyolojiye çok geniş bir alanda kalıcı izleri vardır.
Kalbi İyi Olanın Yolu Zordur
Yükü ağır olur iyi kalplerin.
Biliyorum çok yoruldun, bilinmedi değerin.
Yaptığın fedakârlığın, gösterdiğin insanlığın ve tüm bunların karşılığında uğradığın haksızlığın da haddi hesabı yok. Anlatamadın kendini, anlaşılmadın ve biliyorum hep tek başına kaldın. Tüm iyi niyetine rağmen yaşadığın bu yalnızlığın da mantıklı bir açıklaması yok. Ne hevesle çıktığın yolların, sadece senin çabanla güzelleşen hayatların ve menfaatleri uğruna sana açılan kolların, ikiyüzlü insanların sonrası yok.
Biliyorum çok kırgınsın ve çok yaralı.
Ama geçmişin pişmanlıklarıyla geleceğini karartmanın da bir faydası yok. Üzülme sığınacak bir limanım, bir anlayanım yok diye. Bilmez misin, iyi bir kalbin yükü her zaman ağır olur.
Yolu doğru olanların bu dünyada sefası yok. İstesen de kötü olamazsın sen, hiç kimsenin canını bile bile yakamazsın.
Baştan aşağı iyi niyetli, sen baştan aşağı insansın.
Bırak herkes hak ettiğini ve yaşattığını yaşasın.
Güzel insanların bu dünyada bundan başka duası yok.
Köy Enstitüleri Ve Ötesi
Değeri dış ülkelerce de kabul edilmiş ve yapıtları birçok yabancı dile çevrilmiş olan seçkin eğitimci Mahmut Makal güçlü yazarlığını da bu alana adamış bir savaşçıdır. Bilirsiniz, köy‘den ilk tabloları sergileyerek acı gerçeklerin ürpertisini, ülke sorunlarına yabancı her alanın aydınlarına duyuran odur. Ve daha o zaman çarpıcı anlatım gücüyle, özgün biçimiyle usta bir yazıneri olduğunu da ortaya koymuştur. Kimin ve neyin yazarı olduğunun bilincinde, kişiliğini oluştururken yaman bir toplumbilimciliği de ekledi bu oluşuma. Bilimin soyutundan eğitim ve uygulamanın somutuna geçerken karanlığın üstüne yürüyüp yığınlara ışık olmayı başaran yazarın, bu yapıtında dikkati çeken özelliklerden biri de Köy Enstitüleri‘ndeki "iş eğitimi" uygulamasının köy yaşamında meyvelerini verdiğini örneklemesidir. Enstitü çıkışlı öğretmenlerin köyün tarımsal, eğitsel ve toplumsal yaşamında görülen yeniliklerdeki başarıları bugün artık somut olarak ortadadır. Makal bu yapıtında Köy Enstitüleri‘nde uygulanan çağcıl eğitimi ayrıntılarıyla anlatırken, Enstitüler kapatıldıktan sonra uygulanmaya başlanan çağdışı eğitime de ışık tutmaktadır... -Sami Karaören
Kusursuz Cinayet
Bu, bir cinayetin -gerçekliğin katilinin- öyküsüdür. Ve bir yanılsamanın -yaşamsal yanılsamanın, dünyaya ilişkin temel yanılsamanın- yok edilmesinin öyküsüdür. Gerçek, yanılsama içinde kaybolmaz; bütünsel gerçeklik içinde kaybolan, yanılsamadır. Eğer cinayet kusursuz olsaydı, cinayetin öğelerini sergilemeyi amaçlayan bu kitabın da kusursuz olması gerekirdi. Ne yazık ki cinayet hiçbir zaman kusursuz değildir. Kaldı ki gerçeğin yok edilmesini anlatan bu polisiye kitapta, ne nedenler ne de katiller saptanabildi, ve gerçeğin cesedi de hiçbir zaman bulunamadı. Bu kitabı yönlendiren düşünceye gelince, o da hiçbir zaman saptanamadı. Cinayetin silahı bu düşünceydi. Her ne kadar cinayet hiçbir biçimde kusursuz olmasa da, kusursuzluk, adının da gösterdiği gibi her zaman bir suçla ilgilidir. Aynen kötülüğün şeffaflığı içinde, kötülüğü oluşturanın şeffaflığın kendisi olması gibi kusursuz cinayette de kusursuzluğun kendisi cinayettir. Ama kusursuzluk hiçbir zaman cezasız kalmaz: Kusursuzluğun cezası, onun aynen yeniden üretilmesidir. Bu cinayette hafifletici nedenler bulunabilir mi? Kuşkusuz hayır, çünkü bunları her zaman cinayetin nedenleri ya da cinayeti işleyenler arasında aramak gerekir. Oysa bir cinayette bir neden ya da katiller bulunmamakta ve dolayısıyla açıklanamaz niteliğini mükemmel bir şekilde korumaktadır. Gerçek kusursuzluğu da buradan kaynaklanmaktadır. Cinayet bir kavram olarak ele alındığında, bunun, daha çok, ağırlaştırıcı bir neden olduğu tartışma götürmez. Cinayetin sonuçları sürekli bir nitelik sunuyorsa, bunun nedeni, ne katil ne de kurbanın olmamasıdır. Eğer bunlardan biri ya da öteki var olsaydı, cinayetin gizi günün birinde ortaya çıkar ve cinayet süreci de çözülmüş olurdu. Sonuç olarak giz, katil ve kurbanın birbirine karışmasına dayanmaktadır. "Son çözümlemede, katil ve kurban aynı kişidir. İnsan soyunun birliğini anlamamız, ancak bu nihai eşdeğerliğin gerçekliğini tüm korkunçluğu içinde anlamamızla olanaklıdır. (Eric Gans) Son çözümlemede, nesne ve özne birdir. Dünyanın özünü kavramamız, ancak bu kökten eşdeğerliğin gerçekliğini tüm alaycılığı içinde kavramamızla olanaklıdır.
Mutsuz Olmak
İnsanların, sürekli mutlu olmaları gerektiğine inandırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Gazeteler, kitaplar, ilan panoları, reklam spotları mutluluk üzerine söylenebilecek her şeyi tüketmiş halde... Mutlu olmak bir görev, ödev gibi algılanır oldu ve bu algı, tek başına, kişiler üstünde önemli bir stres kaynağı haline geldi. Adeta “mutluluk diktatörlüğü”nün tahakkümü altında yaşamaya başladık. Wilhelm Schmid mutluluğa gereğinden fazla anlam yüklendiğini söylüyor ve kitabında mutsuzluktan yana pozisyon alıyor.
Durup durup patlak veren mutluluk histerisinin sebepleri nelerdir? Hemen her gün farklı kanallarda rastladığımız mutluluk formülleri bizi gerçekte nasıl etkiliyor? Mutlu olmaya “çalışmak” acaba bireyleri ve toplumu daha mı mutsuz ediyor? Başarılı olmak, mutlu bir yaşamın olmazsa olmazı mıdır? Güzel ve anlamlı bir hayat sürmek ne demektir? Mutsuzluk,
yaklaştığını fark ettiğimiz anda kaçmamız gereken modern bir veba mıdır? Mutsuzlukla baş etmek, hayatımızı ve kişiliğimizi nasıl zenginleştirir?
Kitapları dünya çapında on beş dile çevrilen felsefeci ve “mutluluk araştırmacısı” Wilhelm Schmid, Mutsuz Olmak’ta okurları iniş ve çıkışlarıyla hayatı bir bütün olarak kabul etmeye yüreklendirirken, karşılığında doyurucu ve anlamlı bir yaşam vaat ediyor.
Sosyoloji
“Sosyoloji, insanın yaşamıyla ilgilenen geniş kapsamlı bir alandır. İnsanlar başkalarıyla toplumsal bağları olmadan, çocuk olarak gelişemez ya da yetişkin olarak varlıklarını sürdüremezler. Bu nedenle tüm insanlar bir topluma aittir ve toplum insanın var olabilmesinin en belirgin koşuludur.”
Anthony Giddens
Çağdaş sosyolojinin en önemli isimlerinden Anthony Giddens tarafından hazırlanan bu kitap, sosyolojiye giriş niteliği de taşıyan kapsamlı ve ilgi çekici metinlerden oluşuyor. Toplumsal alanda karşılaştığımız pek çok olguyu, global trendlerin toplumsal yaşamımıza etkilerini sosyolojinin kendine özgü bakış açısıyla irdeliyor. Yirmi bir temel başlıktan oluşan Sosyoloji: Başlangıç Okumaları, çağdaş sosyolojik düşünce üzerine bilgi edinmek isteyen herkes için temel bir kaynak niteliğinde.
• Sosyoloji Nedir?
• Kültür ve Toplum
• Değişen Dünya
• Toplumsal Etkileşim ve Günlük Yaşam
• Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik
• Beden Sosyolojisi: Sağlık, Hastalık ve Yaşlanma
• Aile
• Suç ve Sapkınlık
• Irk, Etnisite ve Göç
• Sınıf, Tabakalaşma ve Eşitsizlik
• Yoksulluk, Refah ve Toplumsal Dışlanma
• Modern Örgütler
• Çalışma ve Ekonomik Yaşam
• Hükümet ve Siyaset
• Kitle İletişimi ve Haberleşme Yöntemleri
Yaşama Sanatı
Çağdaş psikolojinin en önemli isimlerinden biri olan Adler, kurucusu olduğu “bireysel psikoloji”nin temel ilkelerini açık seçik dile getirdiği bu kitabında yaşamın amacı, aşağılık kompleksi, üstünlük eğilimi, yaşam üslubu, sağduyu eksikliği gibi neredeyse adıyla özdeş kavramları irdeliyor; çocukların okul eğitimi, evlilik, özgürlük, toplumsal koşullardan kaynaklanan erkek ve kadın farklılığını somut örneklerle inceliyor.
“Adler’in psikolojik sistemi, psikoloji tarihinde ilk defa, bugün ‘toplumbilim’ diye tanımladığımız yöne dönük bir sistem olarak ortaya çıkmıştır.”
Gardner Murphy
“Demokrasi, eşitlik, davranışlar ve işbirliği kavramları Freud’un yazılarında hiç ele alınmamıştır. Buna karşılık Adler, ahlaken geçerli ya da ‘zihnen sağlıklı’ insan ilişkileri konusundaki fikirlerini rahatlıkla ortaya sermiş biridir. Bunlar büyük ölçüde ‘toplumsal ilgi’ ve işbirliği eğilimiyle karakterize edilmektedir. Adler değerlerin rolü konusunda zamanından çok daha ileridir. Bu yüzyılın başında, cinsel davranışları incelemek bile büyük kabahat sayılıyordu. Ahlaki davranışların bilimsel incelemesini yapmak ise tümüyle olanak dışıydı.”
Thomas Szasz

Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.