Yakıcı Sır – Modern Klasikler 61
₺62,00 Orijinal fiyat: ₺62,00.₺46,34Şu andaki fiyat: ₺46,34.
Kısa bir tatil için Avusturya Alplerine giden bir baron, zamanını zararsız bir flörtle renklendirmenin yollarını aramaktadır. Kendine fazlasıyla güvenen ve gönül maceralarına her zaman açık olan bu müzmin kadın avcısı, kısa sürede kendisine bir av bulmakta hiç zorlanmayacaktır. Tanışıp yakınlaşmak istediği kadının on iki yaşındaki oğluyla ahbaplık kurarak işe koyulur. Yakıcı Sır annesini elde etmek isteyen bu narsist çapkın tarafından kullanılan bir çocuğun hikayesidir aslında. Ne var ki, yetişkin dünyası bazen masum çocuklara büyüklere göründüğünden çok daha berrak görünmektedir…
| Yayınevi |
İş Bankası Kültür Yayınları |
|---|---|
| Yazar |
Stefan Zweig |
| Sayfa Sayısı |
96 |
| Kağıt Cinsi |
2. Hamur |
| Baskı Yılı |
2021 |
| Boyut |
"12 ,50 X 20 ,50" |
| Cilt Tipi |
Karton Kapak |
1 adet stokta
İş Bankası Kültür Yayınları – Yakıcı Sır – Modern Klasikler 61
/n
Kısa bir tatil için Avusturya Alplerine giden bir baron, zamanını zararsız bir flörtle renklendirmenin yollarını aramaktadır. Kendine fazlasıyla güvenen ve gönül maceralarına her zaman açık olan bu müzmin kadın avcısı, kısa sürede kendisine bir av bulmakta hiç zorlanmayacaktır. Tanışıp yakınlaşmak istediği kadının on iki yaşındaki oğluyla ahbaplık kurarak işe koyulur. Yakıcı Sır annesini elde etmek isteyen bu narsist çapkın tarafından kullanılan bir çocuğun hikayesidir aslında. Ne var ki, yetişkin dünyası bazen masum çocuklara büyüklere göründüğünden çok daha berrak görünmektedir…
İlgili ürünler
Aforizmalar – Modern Klasikler 7
Kafka, içinde yaşadığı dönemin, o dönemin olaylarının değil, gelmiş geçmiş tüm zamanların toplumsal mekanizmalarının yarattığı yalnızlığı, anlamsızlığı betimlemiştir. Kuşkusuz, karanlık bir tablodur bu. Bu karanlık tabloyu aydınlatan ise Kafka Güneşi’dir. Kuşkusuz, karanlık bir tablodur bu. Bu karanlık tabloyu aydınlatan ise Kafka Güneşi'dir. Gecenin en yoğun anında doğan, karanlığın tüm gizlerini açığa vuran ışığıyla, bizlere, insanlara yalansız bir dünya göstermeye çalışan, bunu handiyse özür dilercesine mırıldanarak gerçekleşitern, san aşamada da pişman olup tüm yazdıklarının yakılmasını (bunu hiçbir zaman yerine getirmeyecek bir dostundan istemiş olsa da ) isteyen, hiçlikten sahici bir dünya yaratan bir insan. Eğer Kafka'nın yapıtında manevi değerler ve umut aranıyorsa, burada aranmalı. Ve aforizmanlar da bu ışığın altında okunmalı. Bu kitap, Kafka'nın ardında bıraktığı tamamlanmış ender elyazlarından biridir. Tüm arforizmalar Kafka tarafından tek tek numaralandırılmıştır. Max Brod, altısı, küçük okul defterine yazılmış aforizmalardan, kısa öykücülüklerden, çeşitli konulardan oluşan bu elmazmaları "yığını" Taşrada toplanmıştır. Daha sonraları. Birçok ülkede, bu kitaptan küçük başka kitaplar üretilmiştir: Babaya Mektup ve Aforizmalar gibi. Bu kitaptaki Aforizmaların tam olarak ne zaman yazıldığını bilmiyoruz. Bir sayfadaki 1917 tarihiyle Günlük'te yer alan benzer cümleler, aforizmaların 1917-18 yılları arasında yazıldığına işaret etmektedir. Max Brod, bu aforizmalara "Günah, Acıçekme, Umut ve Gerçek Yol Üzerine Derin Düşünceler" başlığını uygun görmüştür. Ama Kafka, bu elyazlarına bir ad vermediğine göre, en uygun başlık, kuşkusuz, yazın alanındaki bu türün genel adı olan Aforizmalar'dır. Hemen şunu da belirteeyim ki, Kafka'nın tüm kitaplarında, özellikle Günlüklerde ve mektuplarda yazılmış, çeşitli konularda, ayıklanacak olsa, başlı başına büyük bir kitap oluşturacak kadar aforizma vardır.
Amerika – Modern Klasikler 81
Kafka’nın arkadaşı Max Brod tarafından yayıma hazırlanan ve ölümünden üç yıl sonra, 1927’de yayımlanan ilk romanı Amerika, sonraki yapıtlarına nazaran daha akıcı anlatısıyla, daha fazla umut ve mizahi unsur barındırmasıyla dikkat çeker. Yeniyetme bir göçmenin, henüz on altı yaşındaki Karl Rossmann’ın şaşkın bakışından yansıyan Amerika, rastlantıların da önemli rol oynadığı ultramodern bir medeniyet olarak dehşetengiz bir büyülenmeyle gözlerimizin önüne serilir. Gökdelenleriyle, makineleriyle, büyük servet ve aşırı yoksulluk arasındaki tezatla, dev binaların karşısında cüceleşen insanın ister istemez müthiş bir verimlilik talebine maruz kaldığı bir Amerika’dır bu aynı zamanda.
Yazarın hayatı boyunca hiç gitmediği, bütünüyle hayal ürünü olan bu Amerika, kültürel mitlerle tanımlanan bir düş ülkesidir. New York limanına girerken Karl’ı karşılayan Özgürlük Heykeli’nin elinde meşale yerine kılıç tutması, bu ülkede disiplin ve şiddetin hüküm sürdüğüne dair bir uyarıdır. Karl’ın zamanında beş parasız bu ülkeye göç eden, ancak milyoner bir senatör olarak karşısına çıkan dayısı da, sıfırdan başlayıp servete kavuşma mitinin cisimleşmiş halidir adeta.
Fedailerin Kalesi Alamut
Yılların eskitemediği muhteşem kitap Alamut artık Koridor Yayıncılıkta. Hasan Sabbah'ın, Alamut Kalesinin, fedailerin ve cennet bahçelerinin hikayesi. Bir tarafta Hasan Sabbah'ın yeryüzü cennetiyle yeni tanışan güzel köleler, diğer tarafta onun en güvenilir savaşçıları olan fedailer.
Sabbah'ın yarattığı cennetin içinde gözleri açıldığında hepsinin hayatı hiç umulmadık bir şekilde değişir. Hikaye 11. yüzyıl İranında, kendini peygamber ilan eden Hasan Sabbah'ın, seçilmiş bir grup insanı intihar suikastçısına dönüştürerek bölgede hakimiyet kurmak için çılgınca ve aynı zamanda zekice bir plan tasarladığı Alamut Kalesinde geçmektedir.
Güzel kadınların, yemyeşil bahçelerin, şarap ve haşhaşın göz boyadığı sanal bir cennet yaratan Sabbah, genç savaşçılarını emirlerine uydukları takdirde bu cennete gidebileceklerine inandırır. Kendilerini onun yoluna adayan, ölmeyi de öldürmeyi de göze almış olan bu küçük orduyla hükümdar sınıfına gözdağı verebileceğini düşünür. Sabbah kendi deyimiyle insanların saflığını kullanıp dine adanmışlığı politik emellerine alet eder. Artık kapılar onun için ardına kadar açılmıştır.
Güvercin
Gayet düzenli bir yaşam süren, içine kapanık, sıradan bir insan olan Jonathan Noel, yıllardır bir bankanın bekçiliğini yapmaktadır. Bütün yaptığı banka müdürünü karşılamak, arabasının kapısını açmaktan ibarettir. Paris’te bir çatı katında yaşamakta, ileride bu katın sahibi olmayı hayal etmektedir. Ancak bir gün karşısına çıkan bir güvercin, bu sıradan insanın tekdüze yaşamını altüst edecektir.
Patrick Süskind, dünyanın en çok satan romanları arasına giren Koku’nun ardından kaleme aldığı Güvercin adlı eserinde, bir şehir münzevisinin yaşamını konu alıyor. Koku’da canavar ruhlu bir dâhinin fantastik dünyasını gözler önüne seren Süskind, bu kez, bir güvercinin, son derece sakin ve tekdüze bir yaşamı nasıl kargaşaya dönüştürdüğünü işliyor.
Majesteleri Kral
Majesteleri Kral, iflasın eşiğinde hayalî bir küçük Alman devletinde geçer. Hiçbir şeyin yolunda gitmediği Grimmburg Grandüklüğü’nün veliahtı Prens Albrecht hastalıklı bir insandır ve uzun yaşayamayacağından endişe edilmektedir. O nedenle tahtın ikinci vârisi Klaus Heinrich doğduğunda bütün Grimmburg sevince boğulur. Ne var ki ikinci vâris fiziksel bir kusurla doğmuştur. Zamanla, "aristokrasinin yalnızlığı"nı kendi ruhunda hisseden Klaus Heinrich, "kusurlu" varoluşuna ve doğuştan getirdiği asil haklara bakarak sıradan insanı anlamasının mümkün olmadığını fark eder. Yayımlanan ikinci romanı olan Majesteleri Kral’da Thomas Mann, XX. yüzyılın başlarında Alman coğrafyasında bir yerlerde, kendi içine kapanmış, hızla değişmekte olan dış dünyaya ayak uyduramayan hayali bir grandüklüğü Ortaçağ’a özgü masal diliyle betimliyor. Yerleştiği arka plan açısından ele alındığında Wilhelm Almanyası’ndan izler taşıdığı görülen Majesteleri Kral, Thomas Mann okurlarının 1924 tarihli Büyülü Dağ’da karşılaşacağı düşünsel eğilimlerin mikrokozmik habercisi olarak yorumlanabilir.
Mecburiyet – Modern Klasikler 104
Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet ’in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalmıştır. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmasa da, “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kıramayacağını düşünür..
Sıddhartha
"Genel olarak herkesçe kabullenilmiş Buddha imgesini aşan bir Buddha yaratmak, daha önce eşine rastlanmamış, büyük bir başarıdır. Siddhartha, benim gözümde, Kutsal Kitap'tan kat kat üstün bir ilaçtır..." 20. yüzyılın en büyük romancılarından Henry Miller'a bu sözleri söyleten Siddhartha, 1946 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Alman yazar Hermann Hesse'nin başyapıtıdır.
1. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda insanları yaşamlarını yeniden kurmaya çağıran, Doğu gizemciliğini yücelten Siddhartha, kuşaklar boyunca nerdeyse bir "kutsal kitap" gibi okunmuştur. Siddhartha'da Buddha'nın yaşamının ilk yıllarını şiirsel bir üslupla anlatan Hesse, insanın öz benliğini bularak uygarlığın yerleşik biçimlerinden kurtulmaya çalışmasını işler. "Bu kitapta," der, "tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım."

Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.